EÜ’de “Türkler: Dil, Mitoloji ve Coğrafya’’ konferansı

Prof. Dr. Karatay, “ Yunan Mitolojisi, Türk Mitolojisinden çok şey almıştır”

Berdan Dinçer – Tufan Bekgöz

Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Prof. Dr. Nuri Bilgin Konferans Salonu’nda “Türkler: Dil, Mitoloji ve Coğrafya’’ konulu konferans gerçekleştirildi. Konferansa konuşmacı olarak katılan Prof. Dr. Osman Karatay, Türklerin bulundukları coğrafyalar nedeniyle diğer kültürlerle yaşadıkları dilsel ve mitolojik etkileşimlerden ve bu etkileşimlerden doğan benzerliklerden bahsetti.

Konuşmasında dilin geçmişten bir malzeme olduğunu ve hepsinin birer hatıra olduğunu aktaran Prof. Dr. Karatay, “Dil, tarihçinin en güvenilir kaynaklarından biridir; geçmiş zamanın şahididir. Bir arkeolog maddi kalıntıyı nasıl inceliyorsa, dil de uzmanlarınca aynı şekilde incelenir. Maddi verinin zamanı tektir, bellidir, çoğunlukla çok öteye gitmez. Dil verisinin ise zaman derinliği çok fazladır. Üzerindeki değişikliklerle çeşitli zamanların şahitliğini içerir. Her bir kelime bir tarihtir. Dildeki kelimeler tek tek veya gruplar halinde bir şeyleri gösterdiği gibi, dil bir bütün olarak da birçok gerçeğe işaret eder. Örneğin ‘şah’ kelimesinin Batı’da ‘çek’ haline gelmesi böyle bir tarih hikâyesidir. Bu anlam değişmesi sürecinin tamamı geniş bir tarihsel katmanı içerir ve Doğu’da, Batı’da ve her ikisi arasında vuku bulmuş çok şeyi anlamamızı sağlar. ‘Mahzen’ kelimesinden ‘magazin’e ulaşırken de bu kelimenin aynı şekilde uzun ve geniş bir tarihsel sürece şahitlik ettiğini görürüz. Veya bizim dilimizde ‘garson’, ‘adisyon’ gibi kelimelerin bulunması üzerinde ciltlerce kitap yazılmış ve yazılacak toplumsal bunalım dönemlerine işaret eder ” dedi.

“Biz tarihçi olarak bunu okumak zorundayız”

Oğuzname’ye değinen Prof. Dr. Karatay, “Oğuzname, şaşırtıcı şekilde bir batı coğrafyasına işaret ediyor. Bir Uygur’un yazdığı Oğuzname’de bile sadece Altun Kağan’ın adı geçiyor. Bu, 1125-1234 yılları arasında Çin’de hâkim olan Cürçenlerin hanedan ismi Jin’in Türkçeye çevirisidir. Eski Türk kayıtlarında yöneticilerine Cürçet Kağan da denirdi. Elbette Oğuz Kağan, Selçuklu Sultanı Sencer zamanında Çin’de kurulmuş bir hanedanla haberleşmiş olamaz. Bu bilgi bize Uygur Oğuznamesi’nin hangi zamanda yazıldığına dair ilave ipucu sağlıyor. Öte yandan, doğudaki Altun Kağan’ın zaman uyuşmazlığıyla destanda yer alması sonraki bir ekleme olduğu ihtimalini artırıyor. Yani belki de esas anlatıda Çin hiç geçmiyordu. Olayların geliştiği bölgeleri takip edersek, Oğuz Kağan’ın faaliyet sahası Hazar Denizi ve çevresidir. Biz tarihçi olarak bunu okumak zorundayız. Yukarıda işaret ettiğimiz zaman derinliğiyle birlikte düşündüğümüzde, Saka dünyası destanın oluşum zeminini aramak için uygun bir yer olarak gözüküyor. Oğuzname’lerde İran’dan devlet olarak değil, coğrafi atıflarla bahsedilmesi bununla çelişecektir, çünkü Saka çağında İran’da ister Medler, ister Persler olsun, devletler vardı. Bunu da destanın yazıya geçirildiği dönemde, 13. yy çevresinde İran’da bir devletin bulunmayışıyla açıklayabiliyoruz. İran’da 640’lardan beri bir devlet bulunmuyordu ” diye konuştu.

“Kelimeler bize coğrafyayı ve tarihi tarif eder”

Kelimelerin bizlere birçok bilgi verdiğini ifade eden Prof. Dr. Karatay, “Kelimelerin yoğunlaşmasına göre coğrafyayı kolayca tayin edebiliriz. Örneğin Türkçe ’de havanın soğukluğunu ifade eden çok, sıcaklığını ifade eden az kelimenin bulunması erken Türklerin soğuk bir yerlerde yaşadığı anlamına gelir. Yeryüzü şekillerini anlatan kelimelere baktığımızda dağlardan uzak olmadıklarını ve sulak yerlerde yaşadıklarını görürüz. Su yollarına aşinalıkları ‘gemi’ ve ‘kayık’ gibi kelimelerin Türkçe’de çok eskiden beri ve ortak olarak bulunmasından da anlaşılır. Eski toplumun tarih bilgisi diye tarif edebileceğimiz destan-mitoloji çizgisi ise, aynı zamanda inanç dünyasıyla buluştuğu için bize zamanın değişikliklerinden fazla etkilenmeyen malzemeler sunar. Örneğin Oğuz Kağan ‘Kıyant’ adlı canavarı öldürür. Tarihçilerimiz boş bir çaba ile bunun nasıl bir hayvan olduğunu açıklamaya çalışırlar; hâlbuki Yunan mitolojisinde de ses ilgisi bariz ‘giantes’ adlı canavarları görürüz. Yunan Mitolojisi, Türk Mitolojisinden çok şey almıştır. Yunancadaki falcı anlamına gelen ‘oracle’ kelimesinin kökeni açıklanamaz ama Türkçede falcı anlamında ‘ırkıl’ kelimesi vardır. Aynı denkliği ‘Köroğlu’ ve ‘Herakles’ arasında da kurabiliriz. O zaman coğrafyanın söylediği, söyleyeceği çok şey vardır. Bunları ince ince çalışmalıyız. Bunun için de ezberleri bozup, yeniliklere açık olarak sürekli ve çok çalışmalıyız ” şeklinde konuştu.

Konferans sonunda Prof. Dr. Osman Karatay, Türk tarihi konusunda gelen soruları yanıtladı.

  

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir