Türkiye’de Üçüncü Demirli Göktaşı Keşfedildi

 İZMİR(Ege Ajans)- Ege Üniversitesi (EÜ)  Fen Fakültesi Fizik Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ozan Ünsalan, Çorum’un Alaca ilçesine bağlı Gerdekkaya Köyü’nde bulunan Türkiye’deki  üçüncü büyük demirli gök taşı ve Türkiye’ye düşen diğer gök taşları ile ilgili açıklamalarda bulundu.

 Doç. Dr. Ünsalan, “Gerdekkaya ilçesine düşen meteorit, Türkiye’nin en büyük üçüncü demirli göktaşı olarak kayıtlara geçti.  Türkiye’de ilk olarak Konya’nın Turgut ilçesinde tesadüfen bulunan demirli göktaşı 152 kilogram(kg),   ikinci sırada Eskişehir Kayakent’te bulunan demirli göktaşı ise 85 kg  ağırlığındaydı. Son keşfedilen Gerdekkaya demirli göktaşı ise tam 68 kg ağırlığında. Taşın ne zaman düştüğü belli değil. Tarla sahipleri araziyi taşlardan temizlerken taşı bulduğunu belirtti. Resmî kayıtlara göre  ülkemize düşen yirmi birinci göktaşı olarak kaydedildi. Ülkemize düşen göktaşlarının en önemlisi 2015’te Bingöl’ün Sarıçiçek ilçesine  düşen göktaşıdır. Atmosfere dört tonluk kütle ile giriş yapan taşın, sürtünme esnasında yaklaşık yüzde doksan beşi yandı ve on üç kg ağırlığına düştü” diye konuştu.

 Olay sonrası NASA SETI’den  Dr. Peter Jenniskens ile iletişime geçtiklerini belirten Doç. Dr. Ünsalan,  “Bölgeye gittik ve uzun çalışmalar sonrası tam 343  parça göktaşı topladık. Yetmiş dokuz araştırmacı ile tam dört sene süren uluslararası bir çalışmaya imza attık ve sonucunda önemli veriler elde ettik. Sarıçiçek’te düşen göktaşı çok önemliydi. Uluslararası düzeyde ses getiren makalemizde Sarıçiçek göktaşının Mars ile Jüpiter arasındaki asteroit kuşağında yer alan 4 Vesta asteroidinin güney kısmında oluşan Rheasilvia isimli bir çarpma tabanından kopup geldiği tarafımızdan dünyaya ilk defa kanıtlanmış oldu. Kayakent, Turgut ve Gerdekkaya demirli meteoritler sınıfında yer almaktadır. Bu meteoritlerin geldikleri kaynak astereoitler ile ilgili bir çok spekülasyon ve yorum var. Bugüne kadar yapılan birçok çalışma mevcut ama halen bu tür demirli meteoritlerin ana kaynağını bilmiyoruz. Bu konudaki araştırmaların kesinlikle uluslararası çalışmalarla desteklenmesi ve verilerin bir arada değerlendirilmesi lazım. Sarıçiçek bu noktada önemli ipuçları sunuyor” dedi.

“Meteorit’in üçte birlik kısmı bilim insanlarına paylaştırılmalı”

          Akademisyenler ve bilim camiası olarak Türkiye’de meteor yasasının çıkmasını talep ettiklerini ve araştırmaların bu şekilde daha da verimli ve hızlı ilerleyeceğini belirten Doç. Dr. Ünsalan, “Bu konuyla ilgili dünyada birçok yasa mevcut fakat bu yasalar ülkeden ülkeye göre değişiklik gösteriyor. Örneğin  Amerika Birleşik Devletleri’nde sizin arazinize göktaşı düştüğünde bu göktaşı sizin malınız sayılıyor. Veya başka ülkede bütün araziler devletin olduğu için devlet el koyuyor. Bizim ülkemizde bu tarz uygulamalar henüz yok. Adına belki meteor yasası yahut Asteroit Madenciliği yasası da diyebiliriz.  Birçok ülke bu konuda ileri düzeyde adımlar atmış durumda. Örneğin Lüksemburg Asteroit Madenciliği faaliyetleri kapsamında kendi ülkelerinde yapılacak olan çalışmalarda şirketlere vergi muafiyeti getirdi. Bu destek de tabi ki ülkede bu alanda bilimin gelişmesini sağladı. Birçok uzay şirketi burada kendi şubelerini açtılar. Türkiye’de de imkânlar doğrultusunda bilimsel olarak bir takım düzenlemeler yapılmalı. Yasalar noktasında kategorize etmek de çok önemli. Mesela araziye göktaşı düştü diyelim. Bu kültür varlığı mı, tabiat varlığı mı? Hangi kategoriye sokacağız. Türkiye Uzay Madenciliği çalışma grubu ve Meteor Araştırma Grubumuz var. Aramızda bu durumu sürekli tartışıyoruz.  Meteor yasası konusunda ise şahsi önerim bulunan göktaşlarının üçte biri sahibinde kalmalı diğer üçte biri müzelere sergilenmesi için verilmeli ve meteorit’in son üçte birlik kısmı ise bilimsel çalışmalar için meteoritler hakkında çalışan bilim insanlarına paylaştırılmalı” dedi.

“Maddiyattan evvel düşünülmesi gereken bilime yapılacak katkıdır”

              En büyük problemin meteoridi bulan kişi tarafından maddi kaygılar güdülmesi olduğunu belirten Doç. Dr. Ünsalan “Bir göktaşı keşfedildiğinde maddiyattan evvel asıl düşünülmesi gereken şey kültürel mirasımız ve bilime yapacağımız katkıdır. Bilim tüm insanlığın yararınadır. Maddiyat asla bilimin kazandırdığı faydayı sağlayamaz. Kimi ülkelerde ülke dışına satışı yasak, kimilerinde ise bulan kişi sır gibi saklıyor. Bilimi engellemek tüm insanlık adına yapılan büyük bir yanlış. Evrensel yasalar kurulması da oldukça önemli. Hangi ülkede keşfedildiği önemli olmaksızın bulunan meteorlar aynı zamanda dünyanın ortak kültür ve bilim mirasıdır. Atmosferde sınırlar yok ve hepimiz aynı atmosferde yaşıyoruz. Bu nedenle dünya mirası olarak tüm ülkelerin söz sahibi olduğu çalışmalar yürütülmeli” diye konuştu.

“Numuneleri erişilebilir kılarak tersine beyin göçünü çoğaltmalıyız”

             Akademi camiası ve üniversitelerin de bu konuda veri tabanını araştırmacılara açmasının önemine değinen Doç. Dr. Ünsalan, “Özellikle yurtdışında Amerika ve Japonya altmış seneden fazla süredir koleksiyonlarına örnekler topluyor. NASA, Antarktika’dan topladığı örnekleri tüm dünyaya açıyor. Yani bir ekip kurmak ve çalışmak serbest hale geliyor. Bir grup göktaşının kimyasal özelliklerine bakarken öbürü ise fiziksel özelliklerine bakıyor. Dünya mirası göktaşı numuneleri de aynı şekilde Türkiye’de de ulusal ve uluslararası olarak dünyaya açılmalı. Türkiye’de birçok üniversitede numuneler mevcut. Fakat kurumların paylaşımcı olması gerekiyor. Göktaşını tanıma noktasında ise öncelikle göktaşının dış kısmında parmak izi şekli olması gerekiyor ve dış kabuğu da yanık olmalı. Ayrıca iç ve dış yüzeyde doku farkı bulunmalı. Şüpheler doğrulanır ise numune alınır ve araştırmaya başlanabilir. Tüm bu şartlar gerçekleştiği zaman ise işin en önemli kısmı olan tecrübe devreye giriyor. Araştırmacının tecrübesi son derece önemli. Çünkü tüm araştırma tamamlansa dahi sonuç yazmak için tecrübe gerekir” dedi.

Türkiye’nin bu konuda oldukça iyi bir altyapıya sahip olduğunu söyleyen Doç. Dr. Ünsalan, ” Aslında NASA’da çalışmak ile Türkiye arasında bir fark yok. Yalnızca bilgi birikimi ve numune gerekli. Bunlar da gerekli yasal düzenlemeler ile çözülebilecek şeyler. Ülkemizde bunun için kullanılacak cihazlar ve imkan mevcut. Numuneleri erişilebilir kılarak tersine beyin göçünü çoğaltmalıyız. Ülkemizi kötü ve yetersiz sanıyorlar ama durum böyle değil. Türkiye’de  her türlü imkan var ama kullanabiliyor musun, bilgin var mı? bu önemli.  Eskilerdeki imkansızlıklar yok artık. Mevcut imkanlar tecrübeli insanların bilgileri ışığında kullanılmalı” diye konuştu.

HABER: Fatma Kübra Karadaş-Serdar Özbay-Hajar Sabiki

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir