Prof. Dr. Macit, “Ege Üniversitesi’nde ideal akademik kültürün iklimi oluşmaktadır”

Ege Üniversitesi Televizyonu’nun  “Yeniden Ege” programına konuk olan Ege Üniversitesi Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Nadim Macit, Ege Üniversitesi’nde ideal akademik kültür ikliminin oluşturulduğunu ifade ederek,  “Tarihî ufku yakalamak tarihî ufukla yüzleşmek ve farklı düşünce ve kültürel havzalarla yüzleşerek kendi bağlamımıza dönüp değer üretmemiz gerekiyor. Tarihin gerisine düşen bir milletin bahanesi olamaz. Yeni değerler üretmemiz ve tarihi ufku yakalamamız şart” diye konuştu.

Ege Üniversitesi Televizyonu’nda yayınlanan, sunuculuğunu Doç. Dr. Cem Güzeloğlu’nun, yapımcılığını Prof. Dr. Dilek Takımcı’nın yaptığı “Yeniden Ege” programına konuk olan Ege Üniversitesi Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Macit, Ege Üniversitesi’nde yaşanan değişim süreçleri üzerinde durdu. Konuşmasında, yüzyıllık süre içerisinde tabiî, beşeri ve sosyal bilimler alanında yaşanan akademik gelişimin çerçevesini ortaya koyan Prof. Dr. Macit, Ege Üniversitesi’nde bilimsel etkinlik, eğitim ve öğretim, toplumsal sorumluluk projeleri alanlarında yapılan çalışmaları değerlendirdi.

Akademik insanın kim olduğu sorusuna cevap vererek programa başlayan Prof. Dr. Nadim Macit, “Akademisyen mütevazı, alçak gönüllü olmalıdır. Diğer bir deyişle akademik insan, nihai sözü söyleyen ve kesip atan kişi değildir. Sınırlarını bilen insandır. Bu vaziyet alış biçimi eleştirel akli geleneğe tabi olmasıyla çatışmaz. Çünkü bilgi üretme faaliyetinin dayandığı ana unsur eleştiridir. Eleştiri kötüleme değildir, anlam arayışının dinamik unsurdur. Demek ki akademik insan, mütevazı, eleştirel akla sahip ve farklı ufuklarla yüzleşen, kaynaşan, yani iletişimi, etkileşimi gerçekleştiren insandır” dedi.

“Kültür, bir milletin anlam haritasıdır”

Kültürün, bir milletin ve toplumun anlam haritası olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Nadim Macit, akademik çatının kirişleri olduğunu şöyle ifade etti: “Akademik çatının birinci kirişi var olanı doğru aktarmak; ikincisi var olanı anlamak ve yeniden yorumlamak; üçüncüsü ise entelektüel sahada bilinmeyeni merak etmek, düşünülmeyen üzerine düşünmektir. Yeni bir söz söylemek, yeni bilimsel çıktılar üretmektedir. Akademisyen, bir sorgulama geleneğinin içerisinde, bilimsel bilgiyi arama peşinde olduğu için, birtakım güç odaklarının ya da bir takım yapıların sözcüsü olamaz. Akademik insan bilginin ve gerçekliğin sözcüsü olabilir. Çünkü üniversite kültürü birey olmayı, müstakil hareket etme yeteneğine sahip olmayı gerektirir. Akademik insan tespit ettiği bir gerçekliği paylaşmaktan korkmayan ve insanlığın yararına olan pozitif eğilimlere katılan ve aynı zamanda bilimsel bilgiyi toplumla paylaşma hoşgörüsüne ve anlayışına sahip olan insandır. Keza akademik araştırma aynı zamanda etkileşim ve iletişimdir. Bu çerçevede Rektörümüz Prof. Dr. Necdet Budak, göreve başladığında üniversitemizin geleceğine yönelik bir şura toplayarak akademisyenlerin tanışmasına, ufukların kaynaşmasına, üniversitenin sorunlarının tartışılmasına zemin oluşturdu. Bu toplantıyla üniversitenin sorunlarını tespit ederek, öncelik sıralamasına göre tasnif etti ve hareket planını haritalandırdı. Bunun önemli bir adım olduğunu söyleyebilirim. Keza değişik platformlarda akademik personel olsun, öğrenci olsun, idarî personel olsun, üniversitede çalışan herkesle görüştü ve sorunları paylaştı. Üniversite yaşamının ortak bilince dönüşmesi ve güven ortamının oluşması açsından bu çok önemli bir adımdı. Çünkü bu insanlar arasında doğru ve dengeli bir iletişim kurma meselesidir. Gerek akademik etkinlik açısından gerekse sosyal sorumluluk projeleri açısından bakacak olursak; var olan eksikliği aşmak için yoğun bir çalışma faaliyetinin başlatıldığını söyleyebiliriz. Araştırma üniversitesi olmak hedef olarak konulmuş ve yol haritası belirlenmiştir. Bu hedef ve yol haritası bizzat rektörümüz tarafından açıklanmıştır. Belirlenen hedef ve esaslar doğrultusunda üniversitemiz, sözden eyleme geçmeye başlamıştır. Önemli olan konuşmak değil yapmaktır. Çünkü pratiği olmayan her nazariye ölüdür. Nazariyesi olmayan her pratik de, kısa zamanda folklorizme dönüşür. Üniversite içeriksiz, ölü sözlerin konuşulduğu yer değildir”

“Üniversiteler akademik kimliğin oluştuğu yerlerdir”

Üniversitelerin akademik kimliğin oluştuğu, bilginin ve bilgi arayışının ifade edildiği yerler olduğunu söyleyen Prof. Dr. Nadim Macit, “Üniversite bilgi ve bilgi anlayışının gerektirdiği, paylaşıldığı ve kurumsal çerçevede gösterildiği bir yerdir. Onun için akademik kültür açısından üniversite; dinî nasihatlerin, sıhhi ve teknolojik telkinlerin, öznesiz sözel rivayetlerin yapıldığı yer de değildir. Üniversite bir ticarethanenin yazboz tahtası da değildir. Üniversite, akademik kimliğin oluştuğu, bilginin ve bilgi arayışının ifade edildiği yerdir. Onun için akademik dünyanın en temel özelliği özgürlüktür. Özgürlük; akademik kimliğin ve kültürün temel sütununu oluşturur. Bu çerçevede sayın rektörümüz Prof. Dr. Necdet Budak, hiçbir ayırım yapmadan, ideolojik mekanizmalara girmeden, değişik rivayetlerin tesirinde kalmadan, piyasadaki mevcut sözlerin etkisinde kalmadan her çevre ile etkili ve doğru bir iletişim kurmaya çalışmış ve bunu başarmıştır. Araştırma üniversitesi olma yönünde tüm fakülteler, enstitüler harekete geçmiştir. Devletin kurumlarıyla ve toplumla bağlantı kurarak ihtiyaçlar belirlenmiş ve belirlenen ihtiyaçlara göre projeler geliştirilmiş; bunlar hem TÜBİTAK’a hem de devletin değişik kurumlarına sunulmuştur. Ülkemizin temel meseleleriyle ilgili hususların çözümlenmesine dönük projeler geliştirilmiş ve sunulmuştur. Şu anda bütün fakülteler bu noktada gayret göstermektedir. Bir üniversite devlet ve devlet kurumlarıyla bağlantı kurabilir bu gayet doğaldır ve olması gerekendir. Ancak siyasetin etik kulvarına girmemesi gerekir. Rektörümüz sürekli olarak devlet ve devletin kurumlarına atıf yapmış, laik ve demokratik toplumun çoğulcu desenine karşı hassas davranmıştır. Bir dayanışma atmosferine dönüşen üniversitemiz, iki yıldır yeniden sözden eyleme geçerek yeniden bir hareket başlatmıştır ve Ege Üniversitesi’nde ideal akademik kültür iklimi oluşturulmuştur” diye konuştu.

 “Tarihin gerisine düşen milletin bahanesi olmaz.”

 Tarihin iki ana başlığı var. Birincisi Gen Mühendisliği, diğeri ise Üç Boyutlu Yazılım Sistemi. Üç boyutlu yazılım sistemine hangi millet, hangi toplum sahip olursa o öne geçecektir. Biz, sanayi devriminde treni kaçırdık. Modern dünyanın temelini oluşturan kurumlar oluşturmada başarısız kaldık. Post-modern sürecin dilini anlama ve kurumsal alana taşımada zorlandık. Şimdi çok kutuplu dünya sisteminde, disiplinler arası öncelikli bilim alanlarında da geri kalırsak treni yine kaçırmış olacağız. Bu yüzden tarihi ufku yakalamak, tarihi ufukla yüzleşmek, farklı düşünce ve kültürlerle yüzleşip kendi bağlamımıza dönmemiz, her alanda değer üretmemiz şarttır. Tarihin gerisine düşen milletin bahanesi olamaz. Bu ağır sorumluluktur. Yeni değerler üretmemiz ve tarihi ufku yakalamamız şarttır. Rektörümüzün her toplantıda vurguladığı bu sorumluluk hepimizin payına düşen bir sorumluluktur” dedi.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir