Prof. Dr. Yücel, “Ülkemiz, arı ürünlerinin üretimi açısından büyük bir potansiyele sahip”

EGESEM’den “Apiterapi; Arı Ürünleri ve İnsan Sağlığı” eğitimi

Prof. Dr. Yücel, “Ülkemiz, arı ürünlerinin üretimi açısından büyük bir potansiyele sahip”

Ege Üniversitesi Sürekli Eğitim Merkezi (EGESEM)  toplumsal farkındalık ve bilinçlendirme eğitimlerine devam ediyor.  Ege Üniversitesi Atatürk Kültür Merkezi Tiyatro Salonunda “Apiterapi; Arı Ürünleri ve İnsan Sağlığı” konulu eğitim gerçekleştirildi. Eğitimi,  Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Zootekni Bölümü Prof. Dr. Banu Yücel verdi.

 Dünyada en eski bal arısı fosilinin  22- 25milyon yaşında olduğunu ifade eden Prof. Dr. Banu Yücel, “Ülkemiz, arıcılık ve arı ürünlerinin üretimi açısından büyük bir potansiyele sahip olmasına karşılık, bal dışındaki arı ürünleri fazla bilinmemektedir” dedi.

Arı ürünlerinin insan, hayvan ve bitkilerin yaşamı açısından önemi kuşkusuz bir gerçek olduğunu ifade eden Prof. Dr. Banu Yücel, “Dünyada besin, gıda takviyesi, ilaç ve kozmetik olarak kullanılabilen, içine bir başka katkı veya bileşen katılmaksızın doğrudan tüketilebilen, doğanın kadim reçetesi olan arı ürünlerinin doğal, etkili ve sağlıklı yapısının korunabilmesi, ancak kaliteli üretim ile mümkün olabilir” diye konuştu.

Apiterapi ile ilgili bilgi veren Prof. Dr. Yücel, “ Apiterapi, bal arısının ürünleri olan arı sütü, polen, bal, arı ekmeği, arı zehiri, propolis ve apilarnil’in değişik uygulama şekilleri, karışım ve dozlarda hazırlanarak tıbbi tedaviye destek olması amacıyla kullanımıdır. Bal ise  bitkilerin çiçeklerinde bulunan nektarların veya bitkilerin canlı kısımlarıyla bazı eşkanatlı böceklerin salgıladığı tatlı maddelerin bal arıları tarafından toplanması, vücutlarında bileşimlerinin değiştirilip petek gözlerine depo edilmesi ve buralarda olgunlaşması sonucunda meydana gelen koyu kıvamlı tatlı bir üründür” dedi.

Balın bileşiminin; arıların ziyaret ettikleri nektar kaynağına, iklim şartlarına ve üretildiği mevsime bağlı olduğunu söyleyen  Prof. Dr. Yücel, “Bu nedenle sabit bir bal kompozisyonundan söz etmek mümkün değildir. Balın bileşimini karbonhidratlar, proteinler, asitler, enzimler, su, nişasta ve dekstrin benzeri ürünler, aroma bileşenleri, mineraller, polen taneleri ve vitaminler oluşturur. İnsan organizmasının gereksinim duyduğu kalsiyum, sodyum, bakır, çinko ve magnezyum gibi bir çok temel elementi de yapısında bulundurmaktadır. Balda B-kompleks vitaminleri az miktarda, C vitamini ise daha yüksek oranlarda bulunmaktadır. Protein ve aminoasitler açısından oldukça zengin olan bal, hiç yağ içermemektedir” diye konuştu.

Farklı nektar kaynaklarından elde edilen balların da değişik hastalıklara iyi geldiği belirtildiğini vurgulayan Prof. Dr. Yücel, “Çam balı özellikle ülser, gastrit ve reflü tedavisinde başarılı sonuç veriyor. Püren balı en yüksek protein içeriğine sahip olduğundan, kas gelişimini destekliyor.  Ayçiçeği balı  yararlı kolestrol esterlerince zengin olup, kalp sağlığını olumlu etkiliyor. Kekik balı solunum sistemi hastalıklarında (özellikle astım ve bronşit) rahatlatıcı etki gösteriyor. Meşe balı flavanoidlerce zengin olduğundan damar sertliği açısından olumlu etkisi bulunuyor. Akasya balı glisemik indeksi en düşük bal olduğundan şeker hastalarının tüketimi  açısından yarar sağlıyor. Kestane balı tansiyonu dengeliyor. Narenciye ve lavanta balı sedatif etki yapıyor” dedi.

Balın ilaç olarak modern hekimlikte kullanımında yakın zamanda önemli gelişmelerin olduğunu ifade eden Prof. Dr. Yücel, “ Bir çok araştırıcı, modern tıbbın bu geleneksel “ilaç” üzerindeki önyargıyı kaldırması ve bala hak ettiği ilgiyi göstermesi görüşünde birleşmiştir. Modern tıpta hala bazı hekimler ve çevreler, balı “alternatif tıp materyali” olarak nitelendirseler de, günümüzde arı ürünlerinin insan sağlığında kullanımı üzerine araştırmalar yapan apiterapi merkezleri ve tıp hekimleri, balın ve arı ürünlerinin ilaç olarak kullanımını destekleyen çalışmaları bilim dünyasına sunmaktadırlar” diye konuştu.

Konuşmasının sonunda Prof. Dr. Yücel, “Dünya’da apiterapi merkezleri çok yaygın olmasına ve konu ile ilgili yoğun araştırmalar yapılmasına karşılık, ülkemizde konuyla ilgili çalışmalar son derece sınırlı kalmıştır. Doğal beslenmeye eğilim artarken, ülkemizde arı ürünlerinin üretimi, tüketimi ve tıpta kullanımı konularına daha fazla önem verilmesi yerinde olacaktır. Sağlıklı kişilerin de günlük hayatlarında arı ürünlerini düzenli olarak tüketmesi, olası hastalıklara karşı koruyucu bir etki yaratmaktadır” dedi.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir