Prof. Dr. Karabulut “Akciğer kanserinde çevresel faktörler daha ön planda”
Şebnem Subaşı-Ahsen Demircioğlu-Saygın Büyüktüzün
İZMİR(Ege Ajans)- Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Onkoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bülent Karabulut, akciğer kanseri ve tedavi yöntemleri ile ilgili açıklamalarda bulundu.
Akciğerlerdeki doku ve hücrelerin kontrolsüz şekilde çoğalması sonucu oluşan akciğer kanserinin oluşum sürecini anlatan Prof. Dr. Bülent Karabulut, “Genellikle Akciğer kanserinin sigara ile ilişkili olduğunu biliyoruz. Hastaların bize geliş şikâyetleri kanlı balgam, nefes darlığı ya da boynunda ele gelen kitle ve herhangi bir yere giden, sıçrama yaptıysa o bölge ile ilişkin ağrılar oluyor. Hasta, basit bir balgamda kan ya da zatürre gibi bulgularla gelebileceği gibi metastaz ile de ilişkili gelebiliyor. Akciğer kanseri, beyne ve kemiklere metastaz yapmayı çok seven bir kanser türü. Hasta nörolojik bir tabloyla gelir, hiçbir şeyi yokken orada bir aramaya başlarsınız akciğer kanseri hemen çıkar. Genellikle bizim karşımıza gelen grup daha çok nefes darlığı olan, balgamda kan gören ve kuru öksürüğü olan hasta grupları ama onun ötesinde zatürre deyip altından akciğer kanseri teşhisi koyduğumuz hastalarımız da oluyor” dedi.
Prof. Dr. Bülent Karabulut, “Ailesel kanser, kuşaktan kuşağa kalıtımla geçen kanserler ve her kanser türü için yüzde 15’ini oluşturuyor. Burada en düşük ailesel risk, akciğer kanserinde. Aileden gelen genlerden ziyade çevresel faktörler çok daha ön planda. Sigara, çalışılan ortam, mesleki faktörler, çevresel kirlilikler daha etkili oluyor. Akciğer kanserinin genetik olması, kuşaktan kuşağa geçmesi değil de kendi genetiği daha önemli. Bizim ülkemizde hastaların yaklaşık yarısı ileri aşamada geliyor. Ya bölgesel ilerlemiş vaziyette ya da sıçrama yapmış vaziyette geliyor. Bundan birkaç yıl öncesine kadar bu tür hastalarda sadece kemoterapi bazen ışın tedavisi ile radyoterapi gibi yollar izliyorduk. Hastaların yaşam süreleri üzerine çok büyük dokunuşlarımız olmuyordu. Son zamanlarda immünoterapilerle ilaçları kombine ettiğimizde daha başarılı sonuçlar almaya başladık. Orada da bir yol kat ediş söz konusu. Hastalarımıza bazı genetik testler yapıyoruz. Bu testlerin önemi şu, örneğin bir mutasyon ya da genlerden yeniden düzenlemeye sahip olan hastaların ağızdan kullanılan haplarla çok uzun seneler yaşama olasılıkları söz konusu oluyor. Bu tarz genetik araştırmalar zorunlu bir hale gelmiş durumda. Kemoterapiyle çok üstün tedaviler olduğu için uzun bir yaşam süresi sağlanabiliyor” diye konuştu.
İmmünoterapilerin kanser hücreleri için oldukça umut verici bir yöntem olduğunun altını çizen Prof. Dr. Bülent Karabulut, “Kanser hücresi bağışıklık sistemini zayıflatarak güçleniyor. Siz, o hücreleri uyandırdığınız zaman kanser hücresine saldırmayı sağlıyorsunuz. Bir anlamda kendine gelme, bağışıklık sisteminin uyanması. Bunu sağlayan ilaçların akciğer kanserinde tedaviye girmesi ile kemoterapi ve radyoterapi ile birlikte de yürütülebiliyor. Sonuçları dramatik şekilde değiştirdi. Çok uzun süreli şifalı olasılıklarını artırma ya da çok uzun süreli hayatta kalma oranlarını yüzde 30 oranında artırdı. O anlamda çok yol kat edilmiştir. Biz o yüzden deriz, kanserden değil geç kalmaktan da korkmayın. Çünkü geç kalsanız da akciğer kanseri gibi ölüm riski yüksek olan bir kanserde bile artık yapılabilecek çok şey var. O yüzden kişilerin, onkoloji uzmanlarına muhakkak güvenip gitmesi gerekiyor” dedi.
Ege Üniversitesi’nde akciğer kanserine olan duyarlılığa vurgu yapan Prof. Dr. Bülent Karabulut, “Akciğer kanser dernekleri var ve aktif üyesiyiz. Kamu spotları, kongreler gibi girişimlerimiz var. Akciğer kanseri, Türkiye’de en başarılı yürütülen sağlık politikalarından bir tanesidir. Dünyaya baktığımızda sigara içme oranı yüksek ülkelerden biriyiz. Ülkemizde sağlık bilinci yüksek değil ama sigara konusunda bilinç çok yüksek. Buna rağmen sigara içme oranımız yüksek, bunu da sosyolojik açıdan değerlendirmek gerek. Toplum neler olabileceğini, oksijenli yaşamı ve kanseri biliyor ama umursamıyor. Bununla ancak tabana kadar inilen bir eğitimle mücadele edilebilir. Çünkü insanlara sigara içmeyin kanser olursunuz derseniz bu yetmiyor. Avrupa’nın gelişmiş ülkelerine baktığımızda da durum böyle. Bunun açıklaması tamamen sosyolojik açıdan yapılabilir” diye konuştu.