Tophane Lülelerinde Urartu İzleri

Egeli bilim insanı Doç. Dr. Batmaz, Urartu çömleği ile Osmanlı Tophane Lüleleri arasında bir ilişki olduğunu keşfetti

Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Protohistorya ve Önasya Arkeolojisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Atilla Batmaz, Rektör Prof. Dr. Necdet Budak’ı ziyaret ederek 2014 yılından bu yana Van Bardakçı Mahallesi ve Bitlis’in Kavakbaşı Beldesinde gerçekleştirdiği çömlek üretim faaliyetleri araştırmaları hakkında bilgiler verdi. Doç. Dr. Batmaz, yaptığı çalışmalar neticesinde Urartu kırmızı astarlı parlak çanak çömleği ile Osmanlı’nın ünlü Tophane Lüleleri arasında bir ilişki olduğunu keşfettiğini söyledi.

         Çalışmalarından dolayı Doç. Dr. Batmaz’ı tebrik eden Rektör Budak, “Değerli hocamız ve ekibi, araştırmaları sonucunda coğrafyamızın tarihi güzelliklerini ortaya çıkarıyor. Van ve Bitlis’te çömlek üretimi konusunda yaptıkları araştırmalar, oldukça ilginç sonuçları beraberinde getirmiş. Urartulardan Osmanlı’ya uzaman bir üretim serüveni görüyoruz. Aslında çok eski yıllarda uygulanan üretim tekniklerinin günümüzde de hala geçerli olduğunu anlayabiliyoruz” dedi.

Söz konusu yerleşim yerlerinin arkeologlar açısından önemli bir laboratuvar ortamı yarattığını söyleyen Doç. Dr. Batmaz,  “Bugün yaşayan toplumların üretim faaliyetleri, geçmiş kültürlerinkine önemli oranda ışık tutmaktadır.  Elde edilen etnolojik ve etnoarkeolojik veriler Urartu’nun kırmızı parlak astarlı seramiğinin teknik, teknolojik özellikleri ile üretim süreçlerinin aydınlatılmasında önemli veriler sağlamıştır. Van ve Bitlis’teki köylerde gerçekleştirilen çalışmalar bu açıdan önem arz etmektedir” dedi.

Van’da gerçekleştirdiği araştırmalardan söz eden Doç. Dr. Batmaz, “Van-Bardakçı’da Urartuların da kullandığı killer, belirli işlemlerden sonra ayakla çiğnenerek hamur haline getirilir. Seramik hamuru, ayakla döndürülen, uzun milli ve yataklı bir çarkta şekillendirilir. Bir anıtı andıran üç kemerli toprak fırınlarda pişirilerek son halini alan çanak çömlekler, sonrasında satışa çıkabilir.  Çark teknolojisi ile pişirim türü, Urartu dönemindekinin çok benzeri olduğu düşünülen Bardakçı Köyü’nün kökeni Osmanlı dönemine dayanmaktadır. 1800’lerden 1970’lerin ortasına kadar var olan 12-13 atölye ile üretim yapmış ve çevredeki illere pazarlamıştır. Ancak plastik endüstrisinin gelişmesiyle artık çevre illerde tercih edilmemeye başlaması nedeniyle hemen hemen tümüyle yok olmuştur.  Bugün sadece tek atölyede bireysel üretim yapılmaktadır” diye konuştu.

Çömlekçilik hala bölgenin önemli gelir kaynağı

Diğer çalışma alanı olan Bitlis’in Kavakbaşı Beldesi’nde ise çanak çömlek üretiminin kadınlar tarafından gerçekleştirildiğini belirten Doç. Dr. Batmaz,  “Üretim, geleneksel olmasına karşı köyün hala önemli bir gelir kaynağını oluşturur. Çömlekçilik burada el ile döndürülen turnet benzeri tezgâhta yapılmaktadır. Açık pişirim ile pişirilen kaplar pişirilmeden önce Aviskok adı verilen kırmızı bir toprakla astarlanır ve tandırlarda kurutularak yarım daire formlu taş fırınlarda pişirilir. Yapılan analitik ve deneysel çalışmalarda Urartu’ya özgü kırmızı parlak astarlı çanak çömleğin astarı ile bu köyde kullanılan kırmızı astar arasında önemli bir benzerlik olduğu ortaya çıkmıştır. Hem pişirilmiş numuneler hem de ham örnekler komposizyonal, görsel ve dokusal açıdan bu durumu açıkça göstermektedir” dedi.

Doç. Dr. Batmaz, “Çalışmaların en ilginç sonuçlarından biri ise bu tür parlak astarlı kırmızı seramiğin Urartu sonrasında Osmanlı döneminde de üretilmesidir. Önceleri tophane lülesi adı verilen ve daha sonra çeşitli servis kaplarında uygulanması nedeniyle ‘Tophane iş’ ismiyle anılan çok benzer bu astar türü, aktarıldığına göre Van civarından getirilen toprakla yapılarak Urartu’daki pişirim türüne benzer şekilde fırınlanmakta ve parlak kırmızı veya kırmızımsı kahve tonları renk almaktadır. Urartu seramiği ile Tophane Lüleleri üzerinde yapılan ön çalışmalar bu iki astarın yakın bölgelerden çıkarıldığına işaret etmektedir. Bu sonuç ile Urartular tarafından keşfedilen bu astarın yaklaşık 2600 yıl sonra 17-18. yüzyıl Osmanlı’sında özellikle İstanbul’da kullanıldığı anlaşılmaktadır. Ancak şu an için aradaki bağlantı açıklanamamaktadır. Bu önemli buluşa ilişkin ayrıntılar için daha derinlemesine çalışmalar yapılması planlanmaktadır” dedi.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir