EÜ’de “Toplumsal Kimlik ve Kadın Ruh Sağlığı” Konferansı
Ecem Erdal- Faki Aydın
Ege Üniversitesin düzenlenen “Toplumsal Kimlik ve Kadın Ruh Sağlığı” konferansında konuşan Prof. Dr. Esra Engin, “Toplum olarak sevmeyi ilke edinelim, belki o zaman şiddet sorunu çözüme kavuşur” dedi.
Ege Üniversitesi Kadın Sorunları Uygulama ve Araştırma Merkezi (EKAM) tarafından “Toplumsal Kimlik ve Kadın Ruh Sağlığı” konferansı gerçekleştirildi. Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Nuri Bilgin Konferans Salonu’nda düzenlenen etkinliğe EÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Ersan, Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ayşegül Bilge, akademisyenler ve öğrenciler katıldı. Konferansı, Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Esra Engin verdi.
Prof. Dr. Esra Engin, “Toplumsal kimlik kavramına geçmeden önce asıl kimlik ne demek? Kimlik aslında benliğin nasıl tanımlandığıyla alakalı bir kavram. Genellikle aidiyet kavramıyla birlikte inceliyoruz. Kimlik var olmak için bir farklılığa gereksinim duymaktır, aslında farklılığımızı ortaya koymaktır ve bunu güven altına almaktır. Bir kimlik sahibi olmak her bireyin ihtiyacıdır” diye konuştu.
Suçluluk duygusunun ruhsal hastalıkların temelinde yatan ve evrilmiş bir duygu olduğunu ifade eden Prof. Dr. Engin, “ Öfkenin evrilmiş halidir suçluluk. Genellikle kendine güvensiz kişiler kendilerini ve karşı tarafı suçlarlar. Çünkü kendisi de suçlanarak büyümüştür başka bir yol bilmiyordur. Suçlamak; benim bunda payım yok demektir. Eyleme geçmek için suçluluk duygusundan vazgeçmek gerekir. Çünkü isteklerimizi, duygularımızı, düşüncelerimizi dile getirmemiz çok da tasvip edilmediği için bu duyguyu kendimize döndürürüz ve başkalarını suçlamaya devam ederiz. Ne zaman ki suçlamayı bırakır, objektif bir bakış açısı içerisinde durumları değerlendirirsek o zaman eylem hali olur ve bir şeyler değişir” dedi.
“Şiddet korku kültürüyle ilgilidir”
Prof. Dr. Engin, “Bizler sevmeyi ve sevilmeyi her yaşımızda arıyoruz. Şiddetin olmadığı yerleri hayal ediyoruz ama acaba sevgiden ne kadar bahsediyoruz? Sevmeyi ne kadar beceriyoruz? İyi yetişmiş bir kadın, iyi düşünen bir kadın sevebilen bir erkek yetiştirir. Sevebilen, sevgisini sunan bir erkek ilişkide de kendini daha farklı var eder. O şiddet olgusunu o zaman belki konuşmaz oluruz. Ancak doğru iletişimden yoksun olunduğunda evlilik kurumu, aile de sıkıntı oluyor ve maalesef depresyona zemin hazırlıyor. Bu noktada güç algısı çok önemlidir. Bu sistem içerisinde güç ekonomik ve fizikseldir. Gücü farklı algıladığımız da birçok şeyin değişeceğini düşünüyorum. Güç tabi beraberinde şiddeti getiriyor. Özellikle aile içi şiddette görüyoruz. Şiddet korku kültürüyle ilgilidir. Bir şeyi yapamadığını düşünen erkek başarı duygusuyla yüklendiği için genellikle gücünü kendisinden fiziksel olarak daha güçsüz olanda yansıtıyor. Kendi çaresizliğini yansıtıyor. Şiddet gören kadınlarda genellikle kurban psikolojisi vardır. Kurban psikolojisi şöyledir; eşi şiddet gösterir, bir süre sonra pişmanlık duyar ve kadın eşini affeder. Erkek tekrar eve gider aynı kısır döngü yaşanır. Kadınlar bu kısır döngüyü yaşamayı kaderleri gibi algılar bu nedenle kurban- itaatkâr bölümünde kalmayı tercih eder. Dünyanın her yerinde bu tip aile içi şiddet olgularına rastlıyoruz. Dünyada yapılmış çalışmalar da yüzde 10 ile 69 arasında değişen oranlarla hayatların bir bölümünde eşi tarafından şiddete maruz kalmış kadınların olduğunu göstermektedir. Bu durum şiddetin süresi, tipi, duruşuyla ilişkili olarak ruhsal bozukluğun olma olasılığını da artırmaktadır. Toplum olarak sevmeyi ilke edinelim, belki o zaman şiddet sorunu çözüme kavuşmuş olur” dedi.