Kurtuluş, “Bu göçün etkileri hâlen devam ediyor”
Egeli doktora öğrencisinden “1989 Bulgaristan Türklerinin Göç Hikâyeleri-
Bir Sözlü Tarih Denemesi”
Nazlı Ersözlü
İZMİR(Ege Ajans)-Egeli doktora öğrencisi Gülbahar Kurtuluş, üzerinden 30 yıl geçen, pek çok acının yaşandığı 1989 Bulgaristan Göçünü “1989 Bulgaristan Türklerinin Göç Hikâyeleri- Bir Sözlü Tarih Denemesi” adlı eserinde anlattı. Kurtuluş’u makamında kabul eden Ege Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Necdet Budak, “Türk Dünyası Araştırmaları Enstitümüz doktora öğrencisi Gülbahar Kurtuluş yüksek lisans tezini ‘1989 Bulgaristan Türklerinin Göç Hikâyeleri’ adlı kitaba dönüştürdü. Türk tarihi içinde önemli bir yere sahip olan Bulgaristan Göçü ile ilgili yapılan bu çalışmayı çok değerli buluyorum. Bu çalışmalar tarihimiz ve araştırmacılarımıza ışık tutacaktır. Öğrencimizi ve bu süreçte kendisine destek olan hocalarımızı tebrik ediyorum” dedi.
Ege Üniversitesi Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü Türk Tarihi Anabilim Dalı Doktora Öğrencisi Gülbahar Kurtuluş, İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Turan Gökçe’nin danışmanlığında 2017 yılında tamamladığı ‘1989 Bulgaristan Göçü: Bornova Örneğinde Sözlü Tarih Çalışması’ adlı yüksek lisans tezini “1989 Bulgaristan Türklerinin Göç Hikâyeleri” adlı kitaba dönüştürdü. Bulgaristan’ın Hasköy şehrinden 1989 yılında anavatanları olan Türkiye’ye göç etmek zorunda kalan Bulgaristan göçmeni bir ailenin ferdi olarak İzmir’de doğan Gülbahar Kurtuluş, 2014 yılında Ege Üniversitesi Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü Türk Tarihi Anabilim Dalı’nda yüksek lisans yaptı. Kurtuluş, kitabında; Bulgaristan Türklerinin o döneme ait durumlarını, geçirdiği zorlukları ve göç hikâyelerini okurlarına anlatıyor.
“Bizlere dayatılmış zorunlu bir göç”
Lisans öğrenimi sonrası bütün akademik yolculuğunu Bulgaristan Türklerinin göç dönemi üzerine yaptığını söyleyen Kurtuluş, “Bizler 1989 Bulgaristan Türklerinin göçü diyoruz ama eksik söylüyoruz, bu bizlere dayatılmış zorunlu bir göç. Oradaki komünist rejimin Türklere uyguladığı asimilasyon politikası sonrası Türkler, anavatanları Türkiye’ye göç etmek zorunda kalıyorlar fakat Bulgaristan totaliter rejimi bunu asla zorunlu bir göç olarak kabul etmiyor ve bunu bir gezi olarak değerlendiriyor. O zamanki Bulgaristan Başbakanı Todor Jivkov’un söyledikleri durumu çok iyi gözler önüne seriyor ‘Onlar gidecekler, gezecekler, gelecek ve geri dönecekler. Onlar turist’. Bulgaristan Türklerine yönelik uygulanan bu asimilasyon ve zorla göç ettirme hadisesi uluslararası kamuoyunda çok büyük bir yankı getirmiştir. Zorunlu göçün sembollerinden birisi de Naim Süleymanoğlu’dur. Onun kaçırılışı ve Türkiye’ye getirilişi ile Bulgaristan Türklerine olan ilgi hem Türkiye hem de dünya kamuoyunda artıyor. Bu durumun neticesinde de 1989 Göçü’ne giden süreç hız kazanıyor. Benim en temel amacım hem Bulgaristan’daki Türklere hem de Türkiye’deki Türklere ve hatta Türk Dünyasındaki Türklere bu konuyu hatırlatmak ve anlatmak. Bizler buraya göç ettiğimizde anavatanımıza kavuşmanın heyecanını yaşadık ama ne yazık ki burada da zaman zaman ‘Bulgar Göçmeni’, ‘Bulgar Türkü’ olarak adlandırılıyoruz. Bu bizim için çok acı verici bir durum çünkü biz oradan Türk ve Müslüman olduğumuz için gönderildik. İsimlerimiz Bulgarca isimlerle değiştirildi, camilerimiz kapatıldı, düğünlerimiz, geleneksel kıyafetlerimiz,Türkçe konuşmamız yasaklandı. Türk isimlerimiz zorla Bulgar isimleri ile değiştirildi. Türklere yönelik uygulanan asimilasyon politikası ile göçe zorlanan ve ülkeden kaçan yaklaşık 350 bin kişinin zorunlu göçünün üzerinden 30 yıl geçti ve bu göçün etkileri hâlen devam ediyor. Bizler, Bulgaristan Türkleri olarak bizlere yaşatılan asimilasyon politikası ve bunun neticesinde gerçekleşen zorunlu göçü unutmadık. Bu yılın 1989 Bulgaristan Türklerinin zorunlu göçünün 30.yılı olması münasebetiyle yaşanılanları kamuoyuna hatırlatmak biz Bulgaristan Türklerinin en önemli vazifelerinden biri olduğunu düşünüyorum.” dedi.
“Göç eden 100 Bulgaristan Türkü aile ile görüştüm”
Kurtuluş, “Çalışmalarımın için İzmir’in Bornova ilçesine göç etmiş 100 Bulgaristan Türkü aile ile görüştüm ve bu görüşmeyi belirli yaş aralıklarına göre seçtim. Bunun yanında asimilasyon döneminde komünist rejimin şiddet ve baskısına maruz kalmış, hapsedilmiş daha sonra sürgüne gönderilmiş kişilerle de görüşmelerim oldu. Bu görüşmelerden önce bu konular hakkında çok şey bildiğimi düşünüyordum ama birçok şeyi bilmediğimi onlarla görüştükten sonra fark ettim. Bana bütün hayatlarını gözyaşlarıyla beraber samimiyetle anlattılar. Bu görüşmelerimi yazarken çok duygulandım, benim için duygu dolu zor anlar oldu. Görüşmeleri yaptığım esnada tanıdığım iki değerli büyüğümü Bulgaristan Türkleri için verdikleri mücadeleden ötürü ömrümüm sonuna kadar unutmayacağım ve kendilerine minnettar kalacağım. Abdullah Gürpınar ve Hüseyin Ayyıldız Bayraktar’ı bu süreçte kaybetmenin hüznünü her daim kalbimde hissedeceğim” diye konuştu.
Yaptığı tüm görüşmelerin çalışmaları için yol haritası oluşturduğunu ifade eden Kurtulmuş, “Şuan, Türk Tarihi Anabilim Dalı’nda çalışmalarıma devam ediyorum. Geçen yıl Sofya’nın Yeni Bulgaristan Üniversitesi’nde Erasmus programı kapsamında akademik çalışmalarımı bir süre Bulgaristan’da sürdürdüm. Bu süre zarfında alan çalışmalarımı Bulgaristan’ın pek çok kentinden gerçekleştirdim. Kuzey ve Güney Bulgaristan’ın çeşitli şehirlerine gittim ve 1989 Göçü’nü yaşamış Türkiye’ye göç eden fakat daha sonra farklı nedenlerle Bulgaristan’a geri dönmüş ve hiç göç etmemiş Bulgaristan Türkleri ile görüştüm. Yüksek lisans çalışmam ve bu eser benim için bir rehber, umuyorum ki bu alanda çalışan ya da çalışmak isteyen araştırmacılara çalışmamın bir faydası olur ” dedi.
“Türk Dünyası çok geniş bir coğrafya”
Kurtulmuş, “Bizler 1989 Bulgaristan Türklerinin göçünde bahsediyoruz ama aynı şekilde 1944 sürgününü yaşayan Kırım Tatar Sürgününden, Azerbaycan Türklerinden, Hocalıdan, Karabağ’dan,Makedonya Türklerinden, Srebrenitsa katliamından, Kıbrıs ve Uygur Türklerinden’ de söz etmeliyiz. Türk Dünyasını sadece Misak-ı Milli sınırları içerisinde kalan Türkiye’den ele almamız yanlış olur, Türk Dünyası çok geniş bir coğrafyadır. Dünyanın her yerinde ayrım yapmaksızın zulüm gören, azınlıklar ya da çoğunluklar insanlık meselesidir. İnsan olmanın erdemi haksızlığa ve zulme sessiz kalmamaktır ve bunu her platforma dile getirmektir. Bu çalışma ile Bulgaristan Türklerinin yaşadığı haksızlığı anlatmak istedim. Asırlardır Balkan coğrafyasında Türk ve Müslüman kimliklerini muhafaza eden atalarımıza olan vefa borcumuzdur ” diye konuştu.