EÜ’de “I. Uluslararası Kadın Sempozyumu” düzenlendi
Ege Üniversitesi Kadın Sorunları Uygulama ve Araştırma Merkezi (EKAM) tarafından “I. Uluslararası Kadın Sempozyumu” düzenlendi. “Sanat, Estetik ve Şiddet Üçgeninde Kadın” mottosu ile yapılan sempozyumun açılışı, EÜ Edebiyat Fakültesi Prof. Dr. Nuri Bilgin Konferans Salonunda gerçekleştirildi. Açılışa; İzmir Vali Yardımcısı Sultan Doğru, EÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Ersan, Hemşirelik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ayşegül Bilge, EKAM Müdürü Doç. Dr. Şerife Çağın, farklı disiplinlerden pek çok akademisyen ve öğrenci katıldı.
Etkinliğin açılışında konuşan İzmir Vali Yardımcısı Sultan Doğru, “Kadınlarımızın sosyal yaşamdaki öneminin tüm boyutlarıyla masaya yatırılacağı bu tip programların sayısının artması ve uzman kişilerce farkındalık bilincinin oluşturulması; sağlıklı düşünen toplumlar ve bireylerin oluşmasında büyük katkılar sağlayacaktır. Yaşamımızın her alanında kadın elinin değmediği bir nokta bile olmadığını hepimiz bilmekteyiz” dedi.
EÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Ersan ise “ Siyasi, ekonomik, kültürel, hukuki pek çok alanda kadınlarımızın söz sahibi olması toplumumuzun kalkınması için önemlidir. Üniversitemizde idari ve akademik personel olarak çalışan kadın sayısı erkeklerden fazla durumdadır. Bu sebepten Ege Üniversitesinde kadınlar, farklı bir yere sahiptir” diye konuştu.
EKAM Müdürü Doç. Dr. Şerife Çağın, insanoğlunun tarihten ders çıkarmak yerine yaşanan olayların tekrarına göz yumduğunu söyledi. Doç. Dr. Çağın, “Olumsuzluklar, adeta hayatın normal gidişatıymış gibi kanıksanır hale geliyor. Medyadaki şiddet haberleri, şiddet içeren filmler, çocuklarımızı baş başa bıraktığımız şiddet içerikli oyunlar bu gidişatı daha da pekiştiriyor. Maalesef güzellikler haber değeri taşımıyor, ilgi görmüyor. Güzellikleri, merhameti, yardımseverliği depolamak yerine sürekli çatışmadan, öfkeden, üstünlük duygularından beslenir hale geldik. Çocuklarımızı da bunlarla besliyoruz. Şiddet, gelinen en son noktadır, sonuçtur. Bunun üzerinde tartışmak, çözüm üretmek, cezalandırmak elbette önemlidir. Fakat şiddetin beslendiği alanları yok etmek, şiddetin dal budak salmasına izin vermemek ve insana sürekli pozitif olanı empoze etmek daha elzemdir. Çocuklarımız için eşitlikçi, toleransı yüksek, kendilerini değerli hissedecekleri ortamlar yaratırsak, problemlerin ortadan kalkacağını düşünüyorum” diye konuştu.
Bazı konuların politik görüşlerimiz, inançlarımız, cinsiyetimizin ötesinde önem taşıdığını belirten Doç.Dr. Çağın, “Kadın meselesine eğilirken belli bir kesimle sınırlı kalmayarak, geniş çevrelere, bizim gibi düşünmeyen, inanmayan insanlara ulaşmanın önemli olduğuna inanıyorum. Çocuklarımız için eşitlikçi, toleransı yüksek, kendilerini değerli, işe yarar hissedecekleri ortamlar yaratırsak problemlerin büyük kısmının ortadan kalkacağını düşünüyorum. Üreten, çalışan, bireysel gücünün farkında olan kadından korkmayalım. Şiddetin bastırmaktan, yasaklamaktan, aşağılamaktan, en önemlisi insanı değersiz hissettirmekten ortaya çıktığını unutmayalım” dedi.
“Bir kadın ölürse yaşam ölür”
Açılış konuşmalarının ardından Hemşirelik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ayşegül Bilge’nin başkanlığında sempozyumun ilk oturumu gerçekleşti. Prof. Dr. Bilge, “Hayatın devam etmesi için insan ölmeyeceğini düşünüyor ama ölümlü bir dünyada yaşıyoruz. Özde söylediğimiz bir şey var. Eğer bir ana ve baba ölürse geçmiş, bir evlat ölürse gelecek ölüyor, bir kadın ölürse yaşam ölüyor. Ölümün ve yaşamın hayatımız içinde olduğunun bilincindeyiz” diye konuştu.
Oturumda konuşan Hemşirelik Fakültesi Dekan Yardımcısı Prof. Dr. Aynur Uysal Toraman, “Hepimiz kadına şiddetin tanımını biliyoruz. Çok kapsamlı bir tanımı var. Çok boyutlu yaklaşım çok boyutlu eylemleri de beraberinde getiriyor. Kadına yönelik şiddet; coğrafi sınırlar, ekonomik kalkınma veya eğitim düzeyi gözetmeksizin dünya çapında önemli halk sağlığı ve insan hakları sorunudur. Sadece bizim toplumumuzun sorunu değil bütün dünyanın sorunudur. Dünya üzerinde kadına şiddet uygulama oranı yüzde 30 civarında. Bizim toplumumuzda da kadına şiddet yüzünden birçok kadınımız hayatlarını kaybediyor” diye konuştu.
Kadına yönelik şiddetin kanayan bir yara olduğunu söyleyen Celal Bayar Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Derya Şaşman Kaylı, “Kadına yönelik şiddet, cinsiyete dayalı şiddet türü olarak karşımıza çıkıyor. Yaşamın her yerinde gündelik hayatın pratiklerinin içine nüfuz etmiş bir olgudan söz ediyoruz. Şiddet, biz fark etmeden etrafımızı sarıyor ve bu şiddet dilinin dönüşmesini sağlıyor, toplumsal inşa içinde öğrenilmiş oluyor. Bizim ülke olarak kadına şiddeti engellemeye yönelik hiçbir eksiğimiz yok, tüm yasalarımız mevcut. Avrupa ülkelerinde hangi yasal aşamalar varsa bizde de var. Ama şiddet hala devam ediyor. Sadece kadınları değil gençleri, çocukları, erkekleri tehdit etmeye devam ediyor. Sadece fiziksel yönden değil psikolojik, cinsel, ekonomik olarak gündelik yaşamın içinde bir yer alıyor. İlişki içinde olduğu tüm alanların sistematiğini bozuyor. Dünya’da üç kadından biri şiddete maruz kalıyor. İstatistiklere baktığımızda kadınlar en yakın olan kişilerden gelen şiddete maruz kalıyor. Şiddetin temel dayanağı ise toplumsal cinsiyet eşitsizliğidir” diye konuştu.
Hazar Üniversitesi Öğretim Üyesi Hatira Yusifova “Kadınlar Azerbaycan’da şiddete çok fazla maruz kalmıştır. 1920 yılında 80 bine yakın insan şiddete maruz kalmıştır. Hükümetin politikasının sonucu olarak bilim-kültür, sanat ve kamu insanları repressiyaya mahkûm edilmişlerdir. Birçok fabrika ve köy yakılmıştır. İnsanların ölüme mahkûm edildiği o bina, günümüzde müze olmuştur. Ölen insanları unutmadığımızın bir göstergesidir” dedi.
Sempzoyum, Prof. Dr. Ahmet Arslan ve Prof. Dr. Nuri Bilgin Konferans Salonlarında gerçekleşen ve farklı alanlarda akademisyenlerin katıldığı oturumlarla devam etti.
Haber: Kübra Hatice Ateş-Fahrettin Altunsöz