Ege’de “Sosyolojik Açıdan Engellilerin Topluma Entegrasyonu” Konferansı

Doç. Dr. Göknur Ege, “Aslında engeli koyan bizleriz”

Tuğçe Karayel-Müzeyyen Öztürk

Ege Üniversitesi Sosyoloji Bölümü tarafından  “Sosyolojik Açıdan Engellilerin Topluma Entegrasyonu” konulu bir konferans düzenlendi. Uygulamalı Sosyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Göknur Ege’nin konuşmacı olduğu konferans, EÜ Edebiyat Fakültesi Ahmet Arslan Konferans Salonunda gerçekleştirildi. Çok sayıda öğrencinin ilgi gösterdiği konferansta, Sosyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Dilek Yeşiltuna, Öğretim Üyesi Doç. Dr. Pelin Önder Erol da dinleyiciler arasında yer aldı. Konferans öncesinde konuşmacı Doç. Dr. Ege’nin hazırladığı “Engelsizlik ve İlham” konulu kısa bir video gösterildi.

Konuşmasına konferansın başlığına dikkat çekerek başlayan Doç. Göknur Dr. Ege, “Konferansımızın başlığı engellilerin topluma entegrasyonu ama engelliler mi topluma entegre olmalı? Toplum mu engellilere? Aslında engellilere entegre olması gereken engellilerle bütünleşmesi gereken toplum” diye konuştu.  Doç. Dr. Ege, sosyal ve kültürel değerlerin, engellileri engelsizlerden ayırdığına ve fiziksel engellerin toplum tarafından yeniden yapılandırıldığına dikkat çekerek, engelliliğin sosyo-kültürel zeminde yeniden üretildiğinin ve “engelliliği” sosyal bir yapı olarak görmemiz gerektiğinin altını çizdi.

 “Sosyal engeller topluma karışmayı güçleştiriyor”

Doç. Dr. Göknur Ege, “Her şeyden önce, engelli insanlar sadece doğrudan veya dolaylı olarak topluma katılımlarını engelleyen fiziksel engellerle karşılaşmazlar, engelli bireyleri için topluma katılmanın önündeki en önemli engel toplumsal bariyerlerdir Sosyal engellerin ortadan kaldırılması fiziksel engellere göre daha zordur. Şehirleri, evleri, işyerlerini, okulları, sokakları ve sosyal ortamları engellilere daha uygun şekilde tasarlayabilirsiniz, Örneğin tekerlekli sandalye kullananlar için rampalar, görme kaybından etkilenen kişiler için işitsel veya işitme kaybı olan kişiler için görsel işaretler oluşturarak, bu fiziksel engellerden muzdarip olanların topluma katılımını artıracağınızı düşünebilirsiniz. Ancak bir de toplumsal engeller vardır. Bu nedenle, engellilerin topluma dahil edilmesi ile ilgili bir çalışma, eylem ya da proje kaçınılmaz olarak sosyo kültürel bir bakış açısına ve özellikle sosyolojik bir perspektife ihtiyaç duyar. Engellilerle ilgili sosyal bariyerler ve önyargılar elimine edilmedikçe diğer engellerin ortadan kaldırılması yeterli değildir” dedi.

 Ayrımcılık konusunda tutum düzeyi, davranış düzeyi, eylem düzeyi olmak üzere 3 düzeyden söz edilebileceğini vurgulayan  Doç. Dr. Göknur Ege, “Engellilerin toplum dışına itilmemesi gerektiğini düşünen bir kişi ayrımcı olmayan bir tutuma sahiptir. Ancak aynı kişi çocuğunun engellilerle aynı sınıfta eğitim görmesine karşı çıkıyorsa, davranış düzeyinde ayrımcıdır. Toplum tarafından önce engellenen, daha sonra ise engelli olarak damgalanan bireyin, sadece, diğer bireylerin karşı karşıya olmadığı engelleri aşmak zorunda kalmayıp, toplumun kendisine yönelik önyargılarıyla da mücadele etmek zorundadır”  diye konuştu.

 “Dildeki yansımalar önyargının kanıtı”

Doç. Dr. Göknur Ege, “Engelli bireyleri nasıl adlandırdığımız aslında son derece önemli, Çünkü ayrımcılığa maruz kalan gruplar için bu adlandırmalar, bir tür damgalama ve ayrımcılık mekanizması olarak görev yapıyor. Engellilere yönelik ayrımcılık yani ‘ableism’, pek çok ayrımcılığın kullandığı bir mekanizma olan dili kullandığından, dilde kökleşmiştir. Engelli bireyleri nasıl isimlendirdiğimize bakalım: engelli bireylere bozuk, eksik, kusurlu gibi anlamları içeren, ‘sakat’ dedik. Engelli bireylere eksik, kusurlu anlamlarını taşıyan ‘özürlü’ dedik. Bu sözcüklerin ayrımcılık içerdiğini düşünerek, bu kez onlara ‘özel bireyler’ dedik ve böylece onları genelden ayırdık. Ve önce engelledik, sonra onlara engelli dedik. Göremeyen ya da görme güçlüğü çeken, duyamayan ya da duyma güçlüğü çeken yürüyemeyen ya da yürüme güçlüğü çeken, konuşamayan ya da konuşma güçlüğü çeken bir birey, görebilen duyabilen yürüyebilen konuşabilen bireylere göre organize edilmiş bir toplumda engellenmiştir. Engellilere destek olmak amaçlı ‘hepimiz birer engelli adayıyız’ şeklindeki son zamanlarda yaygın sloganın kendisi de ayrımcılık içerir” dedi.

 

Engellilere yönelik çalışmalarda bilimsel araştırmaların önemine değinen ve yer aldığı engellileri konu alan bir Avrupa Birliği projesini anlatan Doç. Dr. Göknur Ege, “Özel: Hareketlilik, Gönüllülük, Katılım (SMVP)” programı çerçevesinde Engelli bireylerin entegrasyonu (IDP) başlıklı Avrupa Birliği projesi kapsamında yapılan alan araştırmasının sonuçlarını değerlendirdi. Doç. Dr. Ege, yaptıkları araştırmanın bu konuda kat edilmesi gereken çok fazla yol olduğuna işaret ettiğini söyledi. Doç. Dr. Ege,  Engellilerin önündeki sosyal engellerini ortadan kaldırmayı amaçlayan programların sadece engellilere değil, aynı zamanda engelli olmayan bireylere yönelik olarak düzenlenmesi gerektiğini söyledi. Hükümetler ve yerel yönetimlerin sadece fiziksel engellerin değil, aynı zamanda önyargıların ve sosyal engellerin ortadan kaldırılmasına da odaklanması ve sosyal bilimcilerden ve özellikle sosyologlardan destek almaları gerektiğini vurgulayan Doç. Dr. Ege “Engelli kişilerle ilgili herhangi bir çalışma veya uygulama, bir bireyin yapamayacağı şeylere değil, yapabileceklerine odaklanmalıdır” diyerek sözlerini tamamladı.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir